Benoit de Clerck Zenith’teki Bir Yılını Anlatıyor
Zenith’in CEO’su Benoit de Clerck, markada geçirdiği bir seneyi ve 160. yıldönümü kutlamalarını anlatıyor.

Sizinle ilk röportajımızı 2024’te, Zenith’te CEO olarak göreve başladığınız sene yapmıştık. Zenith’te geçen bir yılınızı nasıl anlatırsınız?
Zenith gibi bir markaya adım attığınızda yapılması gereken en önemli şey, dinlemek ve gözlemlemek oluyor. Zamanımın büyük bir kısmını fabrikada geçirdim; işleri nasıl yürüttüklerini, saat ustalarımızın nasıl çalıştığını, ekipler arasındaki iletişimi ve asıl zorlukların nerede yattığını gözlemledim. Sessizce gözlemlemek bana herhangi bir sunumun verebileceğinden çok daha fazlasını öğretti. Şirketin sadece işleyişini değil, ruhunu ve köklerini de anlamamı sağladı. İlk yılımda Zenith’in köklü unsurlarıyla derin bir bağ kurdum; ancak ondan sonra geleceğimizi nasıl şekillendirmek istediğimizi düşünmeye başladım.
Marka bu sene 160. yıldönümünü kutladı. Bize kutlamalar için duyurduğunuz yeniliklerden bahsedebilir misiniz?
Böylesine önemli bir dönüm noktasında sadece geçmişe bakmakla yetinmedik; hem mirasımızı hem de geleceğe olan vizyonumuzu yansıtan saatler tasarladık. Watches and Wonders 2025’te üç kronograf tanıttık: Chronomaster Sport, Defy Skyline Chronograph ve Pilot Big Date Flyback. Bu modellerin tümünde özel olarak geliştirdiğimiz mavi seramiği ilk kez kullandık. Biliyorsunuz, mavi her zaman Zenith’in kimliğinin bir parçası olmuştur; gökyüzüyle ve kurucumuzun “daha yükseğe ulaşma” vizyonuyla özdeşleşiyor. Bu üç modelin yanı sıra Georges Favre-Jacot’nun adını taşıyan G.F.J. koleksiyonunu duyurduk. Markanın ikonik kalibresi 135’in yeniden yorumuyla üretilen koleksiyon, platin kasada ve lapis lazuli kadranla sunuldu. Böylece, kurucumuzun öncü ruhunu günümüz koleksiyonerleriyle buluşturarak gerçek ikonların anlamını asla yitirmediğini hatırlatmış olduk.
Modellerden hangisi favoriniz oldu?
G.F.J.’ye özel bir sevgim olduğunu itiraf etmeliyim. Kalibre 135 gibi özel bir mekanizmanın yeniden doğuşuna tanıklık etmek çok etkileyici. Saati koleksiyonerlere ilk kez tanıttığımızda heyecanlarını ve duygularını hissedebildim, çok güçlü bir andı. Adeta saatçiliğe olan ortak bir sevgi paylaşılıyordu; cümlem kulağa çok şiirsel gelebilir ama gerçekten sahici ve hissedilir bir duyguydu.

Zenith’in DNA’sını nasıl tanımlıyorsunuz?
Zenith’in DNA’sı kurucusunun cesur fikrine dayanıyor: İsviçre’nin ilk dikey entegrasyonlu fabrikasını kurup tüm zanaatları tek bir çatı altında birleştirerek mükemmel saati yaratmak. Bu öncü vizyon, bugün hâlâ bize yol göstermeye devam ediyor. Her Zenith mekanizması Le Locle’daki fabrikada tasarlanıyor, geliştiriliyor ve üretiliyor. Bu entegre yaklaşımla hem özümüze sadık kalıyor hem de yenilikçi bir tutum benimseyebiliyoruz. Bütün bu anlattıklarım Zenith’in DNA’sını özetliyor: 160 yıllık mirasa sıkıca bağlı olan yenilikçi mekanizmalar ve cesareti ifade eden tasarımlar…
“Dünya ona sırtını dönmüş gibi görünse de Vermot, gerçek saatçiliğin ayakta kalacağına inanıyordu. İşte bu direnç ruhu ve mükemmelliğe olan inanç, bugün Zenith’te hâlâ yaşıyor.”
Zenith arşivlerinden sizi çok etkileyen bir anekdot paylaşabilir misiniz?
Bana hâlâ ilham veren hikâyelerden biri, Quartz Krizi sırasında Charles Vermot’nun öyküsüdür. Vermot, mekanik saatçiliğin geleceği olmadığını düşünen birçok kişinin aksine, El Primero’nun parçalarını ve planlarını yok etme emrine karşı çıktı. Mekanizmanın parçalarını fabrikanın çatı katında gizlice sakladı. Onun cesareti sayesinde El Primero günün birinde tekrar hayata döndü. Bu hikâyede beni etkileyen sadece direnişi değil, arkasındaki inanç aynı zamanda. Dünya ona sırtını dönmüş gibi görünse de Vermot, gerçek saatçiliğin ayakta kalacağına inanıyordu. İşte bu direnç ruhu ve mükemmelliğe olan inanç, bugün Zenith’te hâlâ yaşıyor.
Uzun yıllardır bu sektördesiniz, yüksek saatçiliğin en zor yanları nedir sizce?
Bence günümüzün en büyük zorluğu ilgiyi hâlâ canlı tutabilmek. Müşterilerimiz daha genç, daha bilgili. Artık sadece güzel bir obje istemiyorlar, özgün ve anlamlı bir şeye sahip olmak istiyorlar. Bizim sektörümüz için kilit nokta, köklerimize sadık kalırken yenilikçi olabilmek.
Yılın yarısından fazlasını geride bıraktık. Zenith için 2025 nasıl geçti?
Bu sene 160. yıldönümümüzü kutladık; ancak benim için sadece geçen senelere baktığımız değil, Zenith’in ne kadar canlı ve geleceğe dönük bir marka olduğunu gördüğüm bir sene oldu. Ekiplerimizden, iş ortaklarımızdan ve özellikle dünyanın dört bir yanındaki müşterilerimizden aldığımız enerji, Zenith’in köklerine bağlı kalarak geleceğe güvenle ilerleyen bir dönemde olduğunu gösteriyor.

Bu sene karbon ve seramik gibi malzemeleri, tasarımsal açıdan renkli dokunuşları gördük Zenith saatlerinde. Önümüzdeki yılın yenilikleri için ipuçları var mı?
Şunu söyleyebilirim; sürprizlerimiz yine olacak. Malzemeler ve renkler önemli bir rol oynamaya devam edecek. Ancak her zamanki gibi kimliğimize de sadık kalacağız. Yolda olan birkaç proje var; henüz açıklayamasam da büyük heyecan yaratacaklarından eminim.
Sohbetimizi bitirirken bu yılın sektörde ses getiren haberlerinden birine, ABD’nin İsviçre’ye uyguladığı gümrük vergisine değinmek istiyorum. Yeni vergi tarifesi sektörde belirgin bir değişime yol açar mı?
Durumu yakından takip ediyoruz fakat ABD’deki müşterilerimize ve iş ortaklarımıza olan bağlılığımız değişmedi. Amerika, Zenith için önemli ve dinamik bir pazar. Bizim için önemli olan Amerikalı koleksiyonerler ve saat meraklılarıyla uzun vadeli ilişkiler kurmak ve marka etrafında deneyimler yaratarak bu bağı güçlendirmeye devam etmek.