Sular altında kalması muhtemel bir şehirde ölmeden önce deneyimlemeniz gereken mekânlar, müzeler, galeriler, kafeler, restoranlar ve oteller için Venedik rehberi…
İklim değişiminden en çok nasibini alan şehirlerden biri Venedik. Eşine az rastlanır tarihi bir mirasın üzerinde oturan kanallarla çevrili İtalyan şehrinin yakın gelecekte sular altında kalması pek muhtemel. Ama Venedik direniyor. Bu ay başlayacak olan tarihi Venedik Karnavalı ve 20 Nisan’da açılışı yapılacak Venedik Bienali ile yine yüzbinlerce konuk ağırlayacak ve onlara dünyada başka hiçbir yerde göremeyecekleri tarihi ve mimari hazinelerinin yanı sıra modern bir Avrupa şehrinden beklenen yenilikleri sunacak. Zira gün geçmiyor ki sokaklarında yeni bir galeri, müze ya da restoran açılmasın. Dünyaca ünlü otel zincirleri hala milyon dolarlık yeni yatırımlarıyla Venedik’e geliyor; Michelin yıldızlı restoranlar tarihi binaları mesken tutuyor; lüks moda markaları yeni butikleriyle şehirde yerini alıyor. Kısacası, her ne olursa olsun Venedik sonsuza dek yaşayacağına ant içiyor.
Siz de karnaval ve bienal dolayısıyla Venedik’i ziyaret etmeyi planlıyorsanız önerilerimizi programınıza alarak şehrin hem klasik hem de modern yüzünü keşfedip hatıralarınıza kaydedebilirsiniz.
Birbirinden kanallarla ayrılmış ve köprülerle bağlanan 118 adanın üzerine kurulu “Yüzen Şehir” Venedik’i Napolyon “Avrupa’nın misafir odası” olarak adlandırırdı; zira özellikle meşhur San Marco Meydanı yılın her döneminde dünyanın dört bir yanından kalabalıkları ağırlayan hareketli bir atmosfere sahip. Tabii ki Venedik ziyaretinizde illaki bu meydanı dolaşmalı, çan kulesine çıkarak eşsiz manzaraları fotoğraflamalısınız.
Şehrin tarihini ve sanatsal güzelliklerini yakından tanımak istiyorsanız revaklarıyla ünlü Museo Correr radarınızda olması gereken müzelerden. San Marco’nun meşhur kafelerinden birinde oturup bir şeyler içmek ve etrafı seyretmek pek tabii ki yapılması gereken aktivitelerden. 1720’den beri hizmet veren ve dünyanın en eski ikinci kafesi olarak bilinen 300 yıllık Florian, gondolcuların sokak lezzetlerini tercih ettiği Ombra del Leone ile üst katında Michelin yıldızlı bir restoran bulunan ve 2018’de efsane mimar Philippe Starck’ın dokunuşuyla yeniden yaratılan Quadri, favorilerimiz arasında. Bu arada Venedik’in en eski kafesi olan Campo Santi Giovanni e Paolo meydanındaki Cafe Rosa Salva’nın terasında vakit geçirmeyi unutmayın.
Kanallar şehri Venedik’in en ünlü köprüsü aynı zamanda en görkemli mimari eserlerinden biri olan Ponte di Rialto, mutlaka görmeniz ve üzerinde selfie çekmeniz gereken tarihi değerlerin başında geliyor. 1591 yılından beri San Marco ve San Polo bölgelerini Büyük Kanal aracılığıyla birbirine bağlayan ve şehirdeki 438 köprünün en tanınmışı olan Rialto Köprüsü, ziyaretçi sayısı açısından San Marco Meydanı’ndan sonra ikinci sırada yer alıyor. Bölgeyi ziyaretinizde 15. yüzyılda ünlü bir tavernayken zamanla şehrin tarihi ve turistik restoranlarından birine dönüşen Osteria Antico Dolo’nun lezzetlerini deneyebilirsiniz.
Venedik’in iki yüzü vardır der şehirliler. Karadan görünen Venedik ve sudan görünen Venedik. İşte tam da bu yüzden sırada unutulmaz bir gondol sefası var. Venedik’in sembolü olan gondollarla çıkacağınız bir gezinti, seyahatinizin en unutulmaz anlarından biri olacak. Zira bir zamanlar sayıları binleri aşan gondolcular da yok olmaya yüz tuttu. Bugün sadece 433 lisanslı gondolcu şehrin 150 kanalında kürek çekiyor. Hem şehri sudan seyretmek hem de gondolcuların anlatacağı masalsı hikayeleri dinlemek için bulunmaz bir fırsat…
Tarihe ve mimariye meraklıysanız Bizans mimari sanatının en rafine örneklerinden biri kabul edilen ve 1807 yılından beri Venedik Patriği’nin ikametgahı olan San Marco Bazilikası, Venedik doçelerinin sarayı olarak bilinen eşsiz bir Venedik Gotiği örneği Doge’s Palace, 1792’den beri hizmet veren ve neoklasik mimarisiyle büyüleyen La Fenice Opera Binası, Rönesans sanatının önemli örneklerinden biri olan 15. yüzyıl şaheseri San Zaccaria Kilisesi’ndeki Bellini sunağı ve Bellini, Titian ve Mantegna gibi Venedikli dünyaca ünlü sanatçılara ait tablolardan oluşan etkileyici bir koleksiyona ev sahipliği yapan Gallerie dell’Accademia, ziyaret etmenizi tavsiye edeceğimiz tarihi mekanlar arasında başı çekiyor.
Maskeli balolarıyla büyük ses getiren ve 1162 yılından beri ayakta kalan Venedik Karnavalı, iki hafta sürüyor ve her anıyla dünyanın gündemine oturuyor. Ancak bu renkli ve gizemli karnavalın gerçek anlamda tadını çıkarmak istiyorsanız son haftaya özel bir maskeli balo olan ve 15. yüzyıldan beri düzenlenen Il Ballo del Doge’u kaçırmayın.
Ve tabii ki dünyaca ünlü Murano camının hikâyesini dinlemeden Venedik’ten ayrılmanızı tavsiye etmeyiz. Murano adasındaki Murano Cam Müzesi, 13. yüzyıldan beri varlığını sürdüren geleneksel cam yapımı sanatını ve benzersiz tekniği sergiliyor. Üstelik değerli hediyelikler de cabası.
Tarihi bir anlığına kenara bırakıp biraz da şehrin modern yüzüne bakalım. 15. yüzyıldan kalma Palazzo Lezze-Michiel’de Gallerie dell’Accademia’ya birkaç adım uzaklıkta, Rönesans döneminden kalma Gotik bir binada yer alan Barbati Gallery hem önde gelen çağdaş sanatçıların hem de yeni yeteneklerin sıradışı işlerini gösteren sergileriyle yıl boyu Venedik’in sanat ortamına hareketlilik katıyor. Aynı şekilde hem yerel hem de uluslararası yaratıcıların favorisi olan Giorgio Mastinu Fine Art, genç sanatçıların işlerinden oluşturduğu seçkisiyle şu sıralar adından söz ettiren galerilerden.
Listemizde endüstriyel tasarımları ilk deneyen mimar ve tasarımcılardan biri olan dünyaca ünlü Carlo Scarpa’nın ölmeden önce renove ettiği 700 yıllık bir Venedik sarayı var. Fondazione Querini Stampalia, bugün Avrupa’nın en değerli ve en iyi korunmuş müzelerinden biri. Şehrin ortasında tarihi nitelikleri korunmuş modernist bir cevher olarak karşımıza çıkan Fondazione’nin üst katları Giovanni Bellini, Canaletto, Domenico Tintoretto ve Giovanni Battista Tiepolo’nun başyapıtlarına ev sahipliği yapıyor. Bu arada şehrin dört bir yanında Carlo Scarpa’nın farklı eserlerini de görmeye çalışın deriz.
Venedik’te kalabileceğiniz pek çok otel var kuşkusuz. Yeni açılanlar arasında favorimiz Venice Venice, 13. yüzyıldan kalma bir Venedik-Bizans eseri olan Palazzo Ca’da Mosto sarayında yer alıyor ve özenle korunmuş tarihi karakteristikleriyle kendine hayran bırakıyor. Otelin “post-Venedik” odalarından birinde uyuyun ve her bir köşede size eşlik eden çok değerli sanat koleksiyonunun keyfini çıkarın.
Daha modern bir seçenek arıyorsanız 43 odalı yeni Nolinski Venezia, Dolce & Gabbana, Saint Laurent ve Giorgio Armani gibi butiklerden sadece yürüyüş mesafesi uzaklığında, şehrin eski borsa binasının içinde yer alıyor. Ödüllü mimarlar Yann Le Coadic ve Alessandro Scotto’nun imza attığı otel, iç mekân tasarımı ve dekorasyonuyla günümüz modernizmini İtalyan Art Nouveau mimarisiyle birleştiriyor.
Gecelerinize renk katacak restoran ve bar arayışlarınız için önereceğimiz mekânlar ise şu aralar Venedik’in en popüler adresleri. Il Mercante, 1870’lerden kalma tarihi bir Venedik kafesinin içinde yer alan muhteşem bir kokteyl barı. Burada hem estetik harikası yapıyı inceleyin hem de yemek öncesi enfes kokteyllerin tadına varın. Ardından hemen yakınlardaki Michelin yıldızlı Ristorante Wisteria’nın deniz mahsulü ağırlıklı ‘Serendipity’ menüsünü seçerek kendinize kaliteli bir akşam yemeği ısmarlayın. Ya da Venedik’in mutfak geleneklerinden ilham alan ve yalnızca yerel kaynaklı malzemelerle hazırlanan yemekler sunan bir diğer Michelin yıldızlı Zanze XVI’yı deneyin. Tam bir mutfak yolculuğu için beş yemekten oluşan ‘Taste of Venice’ tadım menüsü önerilerimiz arasında.