İkonik tekne denince, konuya biraz hakim herkesin aklına gelen ilk markadır Riva. Tasarım dehası olan memleketi İtalya’nın en güzel eserlerinden biri olan Riva Yachts’ın başarısının arkasında bu işe gönlünü vermiş bir aile var.
Riva Yachts için yat dünyasının en havalı markalarından biri desek hiç de yanlış olmaz. İtalya’nın köklü yat markalarından Riva Yachts’ın modellerinde yansıttığı vintage ayrıntılar markayı her daim benzerlerinden farklı bir noktaya koydu. Bu seçkin tasarıma başarılı reklam kampanyaları da eklenince Riva, bugüne kadar başka hiçbir şirketin rakip olamadığı bir markaya dönüştü. Ahşap gövdesiyle 70’li yılların zarif ve seçkin çizgilerini taşıyan, performansıyla günümüz modellerini aratmayan Riva Yachts aynı zamanda bir sinema yıldızı. Bugüne kadar birçok filmde rol alan Riva Yachts, geçen yıl 180. yaşını bu ününe yaraşır bir tanıtım filmiyle kutladı. Filme daha sonra geleceğiz… Ama önce yaklaşık 200 yıllık tarihinde birçok başarıya imza atan Riva Yachts markasının arkasındaki başarının sırrına göz atalım.
Bugün bir dünya markasına dönüşen Riva Yachts’ın tohumları 1842 yılında Iseo Gölü kenarında atıldı. Ancak talihsiz bir olayla… O yıl Iseo Gölü civarında gerçekleşen korkunç bir fırtına tüm balıkçı teknesi filosunu yerle bir etmişti. Bölgenin yerel yöneticileri bir araya gelerek halka filonun bir an önce yenilenmesi için harekete geçilmesi emrini verdi. Gözler bölgede kendi hallerinde tekne üretimi yapan birkaç kişiye yönelmişti. Bu birkaç tekne ustası hemen kolları sıvadı ve işe girişti. Ancak içlerinden bir tanesi gece gündüz çalışarak harikalar yarattı ve işin çok önemli bir kısmını hallederek filonun yeniden hayata geçmesini sağladı.
Genç tekne yapım ustası gösterdiği başarıyla kasaba halkının saygı ve güvenini kazandı ve kısa sürede bölgede büyük bir üne kavuştu. Bu genç tekne üreticisinin adı henüz 20 yaşındaki Pietro Riva’ydı. Marangozluk ve tekne üretimindeki yeteneğini babasından alan ve ahşabın keskin kokusuyla büyüyen Pietro, bu olay üzerine sadece kendisinin değil ardından gelecek torunlarının da kaderini değiştirecek bir karar aldı ve küçük bir kasaba olan Sarnico’ya taşınarak Oglio Nehri’nin kıyısına barakadan bozma tersanesini kurdu.
Pietro, henüz kimse tarafından tanınmadığı Sarnico kasabası sakinlerinin meraklı bakışları altında yıllar sonra soyadının bir dünya markasına dönüşeceğini bilmeden son hız üretime başladı. Pietro Riva’nın inşa ettiği ilk tekneler çevredeki halk tarafından çok beğenilip de kulaktan kulağa yayılınca ünü dalga dalga yayılmaya başlamıştı. Ürettiği ilk teknelerle bugün hala “Como tarzı” olarak anılan tasarımın ilk ürünlerini ortaya çıkarmıştı Pietro.
Riva Hızına Hız Katıyor
Azimli yat üreticisi, ömrünü Riva markasını bugüne getirecek tekneleri üreterek geçirdi. Bayrağı devretme vakti geldiğinde ise bu kez sahneye Pietro’nun oğlu Ernesto çıktı. Ernesto da babası Pietro gibi tekne üretiminin içinde büyümüştü. Riva ailesinin ikinci nesli, deneyimini yenilikçi ve genç bir bakış açısıyla birleştirdi. Ernesto, Riva Yachts’ın önemli bir kilometre taşına imza attı ve teknelerin içten takma motorla üretilmeye başlamasını sağladı.
Ernesto’nun ardından tersanenin yönetimine bu kez oğlu Serafino geçti. Riva’nın yönetimi nesilden nesile değişirken yeni gelen jenerasyon markayı ileri götürmeye devam ediyordu. Serafino da babası Ernesto ve dedesi Pietro gibi Riva markasında harikalar yarattı. Serafino, Riva Yachts’ın yönetimine geçtiğinde Birinci Dünya Savaşı daha yeni sona ermişti. Dolayısıyla tüm dünyada bir ekonomik durgunluk vardı. Ancak bu durum Riva Yachts’ın gelişimine engel olmadı. Serafino yönetime geçtikten sonra Riva Yachts en prestijli modellerini piyasaya sürmeye başladı. Riva Yachts için yine yeni bir dönem başlamıştı.
Riva modellerini hız dünyasıyla bir araya getirmeye kararlı olan Serafino, 1920-1930 yıllarının en ünlü tekne yarışlarında başarıya ulaştırmak için pilotluk yapmaya başladı. Ailenin üçüncü neslinin bu girişimi, Riva modellerinin yarış tekneleri olarak itibarını artırdı. Serafino sadece ulusal değil uluslararası yarışlarda da dereceleri arka arkaya sıralıyor, bu da Riva markasının müthiş bir üne kavuşmasını sağlıyordu. Böylece Riva markası yine bir dönüşüm geçiriyordu. Riva’nın saltanatı, otuzlu yılların ortalarında sağlamlaşmıştı. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle İtalya, motorlu tekne yarışlarını durdurmuş bu da Riva’nın zarif görünümlü yarış teknelerinin üretimini yavaşlatmıştı.
Efsanevi Aquarama’nın Doğuşu
1950’li yıllara gelindiğinde Riva Yachts için yine bayrak değişimi zamanıydı. Pietro’yla başlayan, Ernesto ve Serafino Riva’yla devam eden aile şirketi bu kez en son nesil olan Carlos Riva’nın yönetimine geçmişti. Şirketin, dönemin dünyasını daha iyi anlayan genç bir nesle ihtiyacı vardı. 1949 yılında yönetimi babasından devralan Carlos Riva da büyüklerinin izinden gitti ve şirketi daha da ileriye götürdü.
Carlos Riva, aile şirketini lüks motor yatların ünlü bir üreticisine dönüştürdü. Şirketi bugün olduğu gibi sevilen denizcilik ikonu haline getirmek için yorulmadan çalıştı ve gerektiğinde baş tasarımcı, mühendis, satış elemanı ve diğer şirket rollerinde görev alarak Riva Yachts’ın başarısının tartışmasız baş mimarı oldu. Son derece tutkulu ve yetenekli olan Carlos’un kaliteye tavizsiz bağlılığı, Riva markasını kraliyet ailesi, iş yöneticileri ve ekran yıldızları da dahil olmak üzere dünyanın seçkinleri için tercih edilen yat markası haline getirdi.
Tersane, 1940 yıllarından itibaren hepsi birbirinden şık Corsaro, Tritone, Ariston ve Florida modellerini arka arkaya yat dünyasının karşısına çıkardı ve seri olarak üretimlerine devam etti. Carlos Riva, 1956 yılında tasarımcı ve mimar Giorgio Barilani ile çalışmaya başladı. Bu işbirliğinin sonucunda Kasım 1963’te Riva’nın efsanevi modeli Aquarama doğdu. O dönem zarif tasarımı nedeniyle denizlerin Ferrari ve Rolls Royce’u olarak anılan Aquarama, ahşap gövdesi, vintage tasarımı ve geniş kıç havuzluğuyla gören herkesi etkisi altına almıştı. Riva’nın bu son modeli sihirli çizgisi ve karşı konulamaz cazibesiyle markanın ikon modeline dönüştü. Riva’nın en büyük başarısı olarak kabul edilen Aquarama’dan toplam 765 adet üretildi.
Bugüne kadar üretilmiş en havalı tekne olarak kabul edilen Aquarama özellikle kraliyet aileleri ve Hollywood ünlüleri tarafından büyük ilgi gördü. Sophia Loren, Ürdün Kralı Hüseyin, Brigitte Bardot, Monaco Kralı II. Albert Aquarama sahibi ünlü isimlerden bazılarıydı.
Carlos Riva’nın yönetimi süresince ürettiği modellerle ününe ün katan marka bu dönemde çok önemli bir dönüşüm daha geçirdi. 1969 yılına kadar hep klasik ahşap teknelere imza atan Riva, artık fiberglas tekneler üretmeye başlamıştı. Riva’nın kompozit malzemeden üretilen ilk iki modeli Bahia Bar 20’ ve Sport Fisherman 25’ ile başladığı bu macera 30 yıl boyunca devam etti. Riva, her ne kadar fiberglas tekne üretiminde de büyük bir başarı yakalasa da klasik ahşaptan hiçbir zaman vazgeçmedi. Marka, 1996 yılına kadar ahşap tekne üretmeye devam etti.
1970 yılına gelindiğinde artık Riva ailesi yaklaşık 120 yıllık aile şirketini endüstrideki iniş çıkışlar üzerine satmaya karar verdi. Önce Amerikalı bir şirket satın aldı Riva’nın bir kısmını. Ancak yönetim hâlâ Riva Ailesi’nin elindeydi. 1989 yılına kadar Carlo Riva’nın üvey kardeşi Gino Gervasoni Riva’nın genel müdürlüğünü üstlendi. Gervasoni’nin 41 yıllık yönetiminden sonra Riva, İngiliz grup şurketi Vickers’a satıldı. Doğduğu ülke İtalya’nın tasarımdaki başarısının çok güzel bir kanıtı olan Riva, ABD ve İngiliz patronlardan sonra 2000 yılında şirketi Ferretti’nin satın almasından sonra yeniden memleketine döndü. İtalya, Riva’nın en çok yakıştığı yerdi.
Sinema Filmlerinin Aranan Yıldızı
Tam bir aile şirketi başarısı olan Riva, geçen yıl 180. yaşını çok çarpıcı bir reklam filmiyle kutladı. Filmin başrollerini her ne kadar uzun süredir futboldan uzak olsa da basının dikkatini çekmekten vazgeçmeyen David Beckham, İtalyan aktör Pierfrancesco Favino ve Ferrari F1 pilotu Charles Lerclerc paylaştı. Futbol dünyasının yıldızlarından David Beckham ve İtalya’nın en ünlü oyuncularından Pierfrancesco Favino bir araya gelince izleyenlerin gözünü ayıramadığı üç dakikalık muhteşem bir film ortaya çıktı.
Üç dakikalık filmde Beckham vintage bir Maserati, Favino da Ferrari’nin dümeninde birbirleriyle yarışıyor. Fransız Rivierasının Akdeniz manzaralı yılankavi yollarında çekilen filmde iki yıldız makaslar atarak hızla ilerliyor ve daha sonra iki ayrı Riva modeline atlayarak bu kez yarışlarını denizde sürdürüyor. İkili en sonunda denizin ortasında demirli bir süperyata ulaşıyor. Süperyatın flybridge’ine, birbirlerine çelmeler takarak en önce ulaşmaya çalışan Beckham ve Favino ne sonunda hedeflerine vardığında onları Charles Lerclerc karşılıyor. En sonunda üçü birlikte uzaktan kumandalı araçlarla F1 yarışına girişiyor.
Son derece maskülen ve bir o kadar seksapel ayrıntıların yer aldığı “The Persuaders” filmine bir de Côte d’Azur ve Monaco manzaraları eklenince ortaya çıkan tam da Riva’nın şanına yakışacak bir film olmuş. “The Persuaders”ın ilham kaynağı yıllar öncesinin unutulmaz bir dizisi. Tony Curtis ve Roger Moore’un başrollerini paylaştığı, 1970’li yıllara damgasını vuran aynı adlı diziden ilham alan “The Persuaders”ın günümüzde çekilen Riva versiyonu tıpkı orijinali gibi reklam filminin başrol oyuncuları David Beckham ve Pierfrancesco Favino’nun çocukluk ve gençlik fotoğraflarıyla açılıyor. Reklam filmine bir de “The Persuaders” dizisinin John Barry imzalı unutulmaz müziği eşlik ediyor.
“The Persuaders” için Riva Yachts’ın şanına yakışır bir film çünkü kendisi belki de sinema dünyasının en ünlü tekne markası. Riva Yachts bugüne kadar birçok sinema filminde rol aldı. Modelleriyle göz kamaştıran marka ilk olarak 1950’li yıllarda sinema dünyası tarafından keşfedildi. Gösterişli yatları kimi zaman bir aksiyon filminin kovalamaca sahnesinde rol aldı, kimi zaman Güney Akdeniz’in lüks rivieralarında romantik aşklara mekân oldu.1954 yılında çekilen “Mambo”, Sophia Loren ve Clark Gable’ın başrollerini paylaştığı 1960 yapımı “La Baia Di Napoli”, sinema klasikleri arasında yer alan 1990 tarihli “Nikita”, günümüzün popüler aksiyon filmlerinden “Men In Black”, Riva’nın göz alıcı teknelerinin rol aldığı filmlerden birkaçı. En ünlü modeli ise elbette Aquarama oldu.
İşin ilginç yanı Riva, hiçbir zaman bir filmde rol almak için çaba göstermedi. Tam tersine filmde Riva modellerini gören izleyiciler sayesinde tersane, bir film yıldızına dönüştüğünü öğrendi. Bunun en güzel açıklaması Riva’dan geldi. Zira markaya göre her Riva modeli bir hikâye anlatıyor. Ve her hikâye Riva tarafından anlatıldığı için çok özel.