Cem Hakko: “Lüksü Bir Yaşam Estetiği Olarak Görüyoruz”
Vakko’nun vizyonu, İsviçre saatçiliğinin titizliğiyle buluştu: Cem Hakko ile lüksün dönüşen anlamı ve yüksek saatçilik üzerine konuştuk.
Yüksek saatçilik dünyasının en prestijli platformlarından biri olan GPHG’nin aday saatlerden oluşan sergisi bu sene bir ilk olarak İstanbul’a misafir oluyor. 15-20 Ekim tarihleri arasında sergilenecek saatleri görmek için Çengelköy’de hemen Boğaz’ın kıyısında konumlanan Vakko Hotel Sumahan Bosphorus’da saatçilik basını olarak bir araya geldik. Saatleri GPHG Vakıf Başkanı Raymond Loretan’dan ve GPHG jüri üyesi Gianfranco Ritschel’den dinleme fırsatı bulurken Vakko Yönetim Kurulu Başkanı Cem Hakko ile de keyifli bir sohbet imkânı yakaladık. Boğaz manzarası ve İsviçre saatçiliğinin en nadide örnekleri arasında geçen sohbetimizde Cem Hakko’dan saatçiliği ve bugünün lüks dünyasını dinledik.

Köklü gelenekler üzerine kurulu İsviçre saatçiliği ile Vakko arasında ne gibi benzerlikler görüyorsunuz?
İsviçre saatçiliği, yüzyıllardır süregelen bir geleneğin, ustalığın ve mükemmeliyet tutkusunun eseri. Bizim de Vakko olarak 90 yılı aşkın tarihimizde benzer bir anlayışla hareket ettiğimizi düşünüyorum. Her iki dünya da kaliteyi, detaylara gösterilen özeni ve zamansızlığı merkezine alıyor. İsviçre saatçiliği zamanı sanata dönüştürürken, Vakko da modadan kültüre, sanattan yaşam tarzına kadar uzanan bir vizyonla aynı duyguyu yaşatıyor. Gelenekle yeniliği buluşturmak, kalıcı bir zarafet yaratmak her iki tarafın da ortak dili. Ayrıca bu yıl İsviçre ile Türkiye arasındaki dostluk antlaşmasının 100. yılını kutluyoruz. Bu işbirliğiyle İsviçre saatçiliğinin sanatsal ve kültürel ruhunu Türkiye’ye taşıyarak iki ülkenin köklü bir geçmişe dayanan dostluğunu onurlandırıyoruz.
“Bu işbirliğiyle İsviçre saatçiliğinin sanatsal ve kültürel ruhunu Türkiye’ye taşıyarak iki ülkenin köklü bir geçmişe dayanan dostluğunu onurlandırıyoruz.”
Türkiye’ye GPHG’yi getirme fikri nasıl doğdu? İşbirliği nasıl çıktı ortaya?
GPHG, saatçiliğin en prestijli platformu ve dünya çapında “zamanın sanatı”nı kutlayan bir etkinlik. Biz Vakko olarak her zaman kültür, sanat ve estetiği merkeze alan projelere öncülük ettik. Bu işbirliği de tam olarak o anlayışın bir sonucu. GPHG’nin Türkiye’de ilk kez gerçekleşmesi yalnızca bir serginin değil, ülkemizin kültürel vizyonunun uluslararası düzeyde takdir edilmesi anlamına geliyor. Bu projeyi Vakko çatısı altında gerçekleştirmek bizim için büyük bir gurur, çünkü zamanla kurduğumuz bağ ister moda ya da sanat ister saat olsun her zaman derin olmuştur.
GPHG seçkisinden sizin bir favoriniz var mı?
Her biri kendi kategorisinde birer sanat eseri; dolayısıyla birini diğerinden ayırmak güç. Ama beni en çok etkileyen, zanaatla duyguyu birleştiren, klasik değerleri çağdaş bir dille yorumlayan tasarımlar oluyor. Zamanın hem ruhunu hem de estetiğini yakalayabilen saatler bana her zaman daha yakın gelmiştir.

35 yıldan fazladır Vakko’nun başındasınız. Hızlı ve dramatik değişimlerin çağında Vakko’daki yıllarınız nasıl geçti sizin için?
Vakko’nun başına geçtiğimde bir aile şirketiydik. Zamanla kurumsallaştık, halka açıldık, global markalarla işbirlikleri kurduk, yurtdışına açıldık. O yıllar boyunca dünya çok hızlı değişti; dijitalleşme, globalleşme, tüketici beklentilerinin dönüşümü… Biz tüm bu dönüşümleri her zaman bir fırsat olarak gördük. Vakko’da modadan öte bir yaşam kültürü yarattık; sanatı, tasarımı ve zarafeti işimizin kalbine koyduk. Benim için bu süreç, sadece bir yönetim dönemi değil, her adımda yeniden yaratma, yenilenme ve geleceğe yatırım yapma yolculuğuydu. Bugün geldiğimiz noktada Vakko’nun değişen dünyaya yön veren; ama özünden kopmayan bir marka haline gelmiş olması en büyük mutluluğum.
“Saatçiliği bir kültür, bir sanat biçimi olarak görüyoruz ve bu alanla daha derin bağlar kurmak istiyoruz.”
Lüksün Türkiye’deki öncü markalarından birinin yöneticisi olarak lüksün bugünkü evrimini nasıl buluyorsunuz?
Bugün lüks artık sadece maddi değerlerle ölçülmüyor; duyguyla, deneyimle, hikâyeyle tanımlanıyor. Bir ürünün ardındaki zanaat, o deneyimin size hissettirdikleri çok daha önemli hale geldi. Biz Vakko’da tam olarak bu anlayışla hareket ediyoruz: lüksü bir yaşam estetiği olarak görüyoruz. Lüks bizim için bir kültür, bir tavır, bir kalite standardıdır. İnsanlara kendilerini özel hissettirecek, duygusal bir bağ kuracak deneyimler sunmak artık lüksün yeni tanımı. Bu anlamda Vakko, Türkiye’de bu dönüşümün hem öncüsü hem de ilham kaynağı oldu.

İlerleyen zamanlarda da yüksek saatçilikle bir araya geleceğiniz işbirlikleri yapmayı planlıyor musunuz?
Elbette, GPHG bizim için bir başlangıç. Saatçiliği bir kültür, bir sanat biçimi olarak görüyoruz ve bu alanla daha derin bağlar kurmak istiyoruz. Zanaatkârlığın, tasarımın ve zaman kavramının kesiştiği bu dünyanın Vakko’nun değerleriyle çok örtüştüğüne inanıyorum. Önümüzdeki dönemde, bu alandaki yaratıcı projelere, işbirliklerine ve kültürel buluşmalara ev sahipliği yapmayı sürdüreceğiz.