Türkiye’nin ilk sürdürülebilir mücevher markası Runda Jewelry’nin kurucularından Mesut Abdik ile mücevher dünyası üzerine keyifli bir sohbet ettik.
Mücevher zanaatıyla uğraşan bir aileden geliyorsunuz. Kendi kelimelerinizle mücevheri nasıl tanımlardınız?
Bizim için mücevher, doğada nadir bulunan bir maddenin anlamlı bir şekilde işlenerek kişinin ruhunu yansıttığı, maddi değerinden öte, anlam bakımından kendini temsil eden bir objedir.
Sürdürülebilirlik bugünlerde sıkça kullandığımız bir kavram. Size göre, en yalın haliyle sürdürülebilir takı üretmek ne anlama geliyor?
Sürdürülebilirlik kavramı aslında bütün sektörlerin üretim etkinliklerinde aynı anlamı taşıyor: İnsana, doğaya, daha genel anlamıyla yaşama saygılı bir felsefeyle gelişim göstermek. Sürdürülebilir mücevher, halihazırda doğadan çıkartılmış bütün değerli taş ve madenlerin geri dönüştürülmesi noktasında maksimum verime ulaşmak, çevreye ve insana duyarlı etik ve takip edilebilir bir tedarik zinciri oluşturmak demektir. Kötü çalışma şartları altında doğaya tahribatın yüksek olduğu, bu konuda söz sahibi uluslararası kuruluşların onayı olmayan her türlü etkinlikten olabildiğince kaçınmak anlamına geliyor.
Türkiye’nin ilk sürdürülebilir takı markasısınız. Runda’yı yaratmak için nasıl yola çıktınız?
Türkiye’nin ilk sürdürülebilir takı markası olmaktan gurur duyuyoruz. Markamızın kuruluşu, her zaman yenilik ve şeffaflık isteyen ve bilinçli bir yeni neslin “Artık kendi tarzımızı ortaya koymalıyız” demesiyle başlamış bulunuyor. Bunun yanı sıra mücevhere olan tutkumuz, mutfağına girmemizle başladı. Gerek el emeğinin harcandığını görmek gerekse göz zevkinin yansıtıldığını görmek bize bu tutkuyu aşıladı. Daha sonralarında ise zamanla doğanın güzelliğinin farkına vardık ve aslında en güzel tasarımların doğada olduğunu gördük. Bu iki sanatı birleştirme tutkumuz her zaman bizi canlı tuttu.
Sürdürülebilir dünya için çok önemli olan RJC Sertifikası’na sahipsiniz. Sertifikadan ve nasıl aldığınızdan bahsedebilir misiniz?
RJC, etik, insan hakları, sosyal ve çevresel faktörler gibi önemli noktaların şeffaf bir şekilde incelenmesiyle beraber çalışma ortamının ve çalışan haklarının da denetlenmesi sonucunda alınabiliyor. Bahsetmiş olduğumuz bütün bu faktörlerin detaylı bir şekilde adım adım incelenmesi neticesinde, eğer yeterli düzeyde bir imkân sağlanırsa sertifika almaya hak kazanılıyor. Her yıl düzenli olarak denetleme sürecinden geçiyoruz.
Mücevher enstitüsünde sürdürülebilir bir marka olmak sizi nasıl ayrıştırıyor?
Mücevher sektörü ve sürdürülebilirlik kavramı arasındaki ilişki ilk bakışta kendini belli etmeyebiliyor fakat elbette işin detaylarına bakıldığı zaman çok önemli olduğunu görebiliyoruz. Bizi ayıran en büyük nokta, “doğayı” felsefemizin merkezinde tutmamızdır diyebiliriz. Koleksiyonlarımızdaki parçaların tek tek tasarım hikâyelerinden müşterilerimizin eline ürünler ulaşana kadar ki bütün süreçlerde olabildiğince doğaya ve yaşama saygı noktasında farkındalığı arttırmaya gayret ediyoruz.
Sürdürülebilirlik açısından ülkemizi hangi noktada görüyorsunuz?
Bugün dünyanın ve yaşamın geleceği üzerine düşünen birisi için sürdürülebilirlik kavramı belki de en önem arz eden konudur. Çünkü Sanayi Devrimi ve sonrasında üstel olarak büyüyen tüketim kültürünün daha ne kadar sürdürülebileceği noktasında ciddi soru işaretleri var. Doğaya verdiğimiz zarar, âdil olmayan çalışma şartları gibi çok ciddi problemleri çözmemiz gerekiyor. Bu konuyla ilgili olarak ülkemiz de sanıyoruz ki ortalama bir bilinçlilik düzeyine sahip diyebiliriz. Bu açıdan İsviçre, Finlandiya, İsveç, Japonya, Danimarka, Almanya gibi ülkelerin düzeyine gelebilmek bizi çok mutlu ederdi.
Doğa, Runda’nın bir parçası. Doğanın kişisel yaşamınızda yeri nedir?
İş hayatı şehirlerde geçen birisi olarak doğa benim için her şeyden kısa bir süreliğine uzaklaşabileceğim, belki de kendime daha da yaklaşabileceğim bir alan. Vakit buldukça doğa yürüyüşleri yapmak insana gerçekten çok iyi geliyor. Doğada yürümenin insanın ruhunu zenginleştirdiğini düşünüyorum ve herkese tavsiye ederim.
Mesleğiniz değerli taşlarla. Sizin yaşamınızdaki değerli taşlar nelerdir?
Benim hayattaki en önemli değerli taşlarım elbette ailem. Onlar benim için paha biçilmez birer hazine niteliğindeler. Birlikte geçirdiğimiz özel anlar, beraber yapılan seyahatler ve o sıcak ortam benim için en değerli olan mücevherdir. Ailemin sevgisi, desteği, yarattığımız hatıralar ve bana olan güvenleri benim için paha biçilmez bir hazinedir.
Son zamanlardaki favori Runda mücevheriniz hangisi?
En son çıkan Elegance koleksiyonumuzda doğal inci kullandık. Bu koleksiyon içerisinde hem pırlanta hem de doğal incinin bir arada bulunduğu “Theia” küpe diyebilirim.
Runda mücevherlerini üç kelimeyle nasıl tanımlardınız?
Sürdürülebilir, estetik, anlamlı.
Mücevherle uğraşmak sizde hangi duyguları çağrıştırıyor?
Mücevherlerle uğraşmak bana formların büyüsünü hatırlatıyor. Estetik ve güzellik kavramlarının anlamı üzerine daha derin düşünebilmemi sağlıyor. Aslında mücevherlerin bir şekilde bütün duyguları yansıtabileceğini düşünüyorum. Örneğin zarif bir yaprak formu kullanılarak üretilen bir kolye ucu ile daha küt ve kalın formların tercih edildiği başka bir tasarımın, odun formundan ilham alınarak tasarlanan bir modelin yansıtacağı duygular çok farklı olacaktır. Dolayısıyla konsept ve koleksiyona bağlı olarak birçok duyguyu çağrıştırıyor diyebiliriz.
Erdem Akan’la birlikte “Into the Woods” koleksiyonunu hazırladınız. Nasıl bir araya geldiniz?
Erdem Akan mücevher ve takı sektörünün dışında birçok farklı alanda harika işler yapan deneyimli bir tasarımcı. Nispeten genç olan Runda markasının felsefesi ve çizgisiyle uyumlu bir tasarım anlayışı var. Markayı kendi gözünden en iyi şekilde anlatabileceği bir koleksiyon yapma fikri iki taraf için de oldukça heyecan verici bir şekilde gelişti. Runda için Erdem Akan’ın deneyimli bir tasarımcı olmasının yanı sıra, çevre duyarlılığı ve sürdürülebilirlik konularına olan yaklaşımı da etkili oldu. Böylesine anlamlı ve içerisinde yoğun bir hikâye barından koleksiyonun başka bir şekilde çıkması mümkün olmazdı.
Koleksiyon ilhamını nelerden alıyor?
Koleksiyon ilhamını yoğun şehir yaşamlarımız içerisinde nefes alabilmemizi sağlayan doğa yürüyüşleri sırasında, değerli tasarımcımızın doğadaki dokular üzerine odaklanmasıyla oluşmuştur. Kendi sözleriyle aktarmak gerekirse: “Renklerin ötesinde doğadaki biçimler ve dokular her zaman ilgimi çekmiştir. Koleksiyonu hazırlarken bu form ve dokuları insan bedenine yaklaştırma fikri beni sürükledi. Bu şekilde doğa ile insan, özellikle şehir insanı arasında yeniden bir bağ kurmak istedim. Arka plandaki bu ana fikir, süreç boyunca koleksiyonu ve detayları şekillendirdi diyebilirim.”
İşiniz zamansız kıymetli taşlarla, peki sizin zamanla aranız nasıl?
Zamanımı olabildiğince verimli geçirmeye çalışırım. İşime, aileme, arkadaşlarıma ve kendime ayırdığım zaman konusunda her zaman dengeli olmaya özen gösteririm. Zaman yönetimi bugün oldukça önemli bir konu, sürekli olarak bir şeylere zamanımız olmayabiliyor. Belki de bizim için önemli olanı yapmaya zamanınızın olmasını beklemek yerine ona özellikle zaman ayırmalıyız diye düşünüyorum. Zaman herkes için aynı işler, sadece onu nasıl kullanacağımız bizlere kalmıştır.