Philharmonie de Paris’te açılan “Disco I’m coming out” sergisi 1970’lerin popüler kültürünü gözler önüne sererken parıltılı bir disko arşivi sunuyor.
Paris bugünlerde göz alıcı bir disko arşivinin rüzgârına kapılmış durumda. Philharmonie de Paris ve Cité de la Musique disko müziğin gösterişli estetiği ile toplumsal ve politik etkilerini vurgulayan “Disco I’m coming out” sergisini sanatseverlerle buluşturdu. 1970’lerin başında New York’un yeraltı kulüplerinde doğan ve kısa sürede dünya çapında büyük bir etki yaratarak popüler kültürde kalıcı bir iz bırakan disko müziğin tarihine uzanan sergi 17 Ağustos’a kadar devam edecek.
Cité de la Musique’in otuzuncu ve Philharmonie de Paris’in onuncu yıldönümü kutlamalarına denk gelen sergideki seçimler parti, özgürlük ve toplumsal aşkınlıkla eş anlamlı olan disko müziğinin özünü yansıtıyor.
Genellikle basit bir müzikal coşku olarak görülen disko 1970’lerin toplumsal mücadelelerinde de önemli bir rol oynamıştı. Sergi bu anlamda Afro-Amerikanların sivil haklar mücadelesi, LGBTQ+ görünürlüğü ve kadın özgürleşmesi konusundaki katkılarını vurguluyor.
Efsanevi Paradise Garage gibi disko kulüpleri de azınlıkların ayrımcılığa karşı kendilerini ifade edebildiği ve direniş gösterebildiği özgürlük alanları haline geldi.
“DISCO I’m coming out” sergisi sadece diskonun tarihini anlatmakla kalmayıp ziyaretçileri bu deneyimi yaşamaya da davet ediyor. Gerçek bir duyusal kutlama olarak tasarlanan etkinlik, çeşitli boyutlarda sunuluyor:
Dimitri From Paris’in mikslediği müzikler eşliğinde, Studio 54 ve Saint’in efsanevi gecelerinin atmosferine dalmak için daha önce yayınlanmamış bir film müziği.
GGSV stüdyosu (Gaëlle Gabillet ve Stéphane Villard) tarafından tasarlanan muhteşem sahne tasarımı, serginin en dikkat çekici köşelerinden biri.
Neon ışıklar ve projeksiyonlarla donatılan merkezi mekan ise podyum ve dans pisti olarak düzenlenerek ziyaretçileri 70’ler ve 80’lerin disko atmosferine sokuyor.
Sahne kostümleri, ışıltılı aksesuarlar, miks ve kayıt ekipmanları, vintage aydınlatmalar ve disko kültürüne ait mobilyalardan oluşan, aralarında İtalyan müzik evi Gufram’ın da bulunduğu benzersiz bir obje koleksiyonu serginin görülmeye değer detaylarından sadece birkaçı.
1970’lerin New York sahnesine saygı duruşu niteliğindeki, ikonik ve anonim portrelerle yayınlanmamış arşivlerin ve dönemin toplumsal ve müzikal coşkusunu yansıtan belgesellerin sergilendiği alan, aynalı küre ve neon gibi disko müziğinin amiral gemisi motiflerinden esinlenen eserler de dikkat çekiyor. Ayrıca, prestijli ödünç eserler arasında Pittsburgh’daki Andy Warhol Müzesi, Houston’daki Güzel Sanatlar Müzesi ve New York’taki The Saint kulübünün arşivleri yer alıyor.
Diskonun göz kamaştırıcı enerjisini yansıtan bu sergi, bu müziğin yalnızca bir eğlence değil, aynı zamanda özgürlük ve kapsayıcılık manifestosu olduğunun da hatırlatıcısı. Disko, modası, sineması, sanatı ve toplumsal mirasıyla, eşitlik ve bireysel ifade için verilen çağdaş mücadelelerle yankılanan canlı bir kültürel güç olmaya devam ediyor.
“DISCO I’m coming out” sergisi bu anlamda müziğin dans pistinde olduğu gibi toplumsal değişimin ve uzlaşmanın bir vektörü olduğunun altını çiziyor.
Kapak Fotoğrafı: © Hasse Persson / Diana Ross & Michael Jackson 1978
Maarten Baas’tan Sıradışı Bir Sergi: Crescendo!
