Paris’in ikonik lüks perakendecisi Printemps’ın New York’taki yeni mağazası, Art Deco dokunuşları, sürdürülebilir tasarım anlayışı ve gastronomi deneyimleriyle alışverişi sanata dönüştürüyor.
Paris’in simgesel lüks perakendecisi Printemps, 160. yıldönümünü heyecan verici bir haberle kutluyor: New York City’nin One Wall Street’inde yepyeni bir perakende mağazası. Bu yeni konsept, mirası ve modern tasarımı bir araya getirerek, Paris’teki bir apartmandan esinlenerek tasarlanmış, beş benzersiz yemek alanı seçeneğiyle yeni bir alışveriş deneyimi sunuyor. Printemps CEO’su Jean-Marc Bellaiche, yeni mağaza için “Perakendeciliği yeniden tanımlıyoruz” diyor. “Bu bir mağaza değil; tamamen yeni bir deneyim. Mekân, her ziyareti unutulmaz ve ilham verici kılmayı hedefleyerek moda, güzellik, sağlık, yemek ve tasarımı bir araya getiriyor.”
İki katta 55.000 metrekarelik alanı kaplayan Printemps New York, rahat bir kafeden lüks bir restorana, göz alıcı bir kokteyl barına, güzellik ve wellness odalarına, giyim ve aksesuar tamir atölyelerine kadar birçok hizmet sunuyor.
Bu vizyonu hayata geçirmek ve tarihi Art Deco binayı modern bir cam ve metal kuleyle birleştirmek gibi zorlu bir görevi üstlenmek için Printemps, ünlü mimar Laura Gonzalez ile çalıştı. Desen ve malzemeleri ustaca katmanlandırmasıyla tanınan Gonzalez, New York’taki bu alanın tasarımına Printemps Paris’in arşivlerinde başlamış. “Printemps’ın mirasından – mozaikler, vitraylar, desenler, özgün sanat eserleri – büyük ilham aldık, ancak burası New York,” diyor Gonzalez. “Her şeyin mümkün olduğu bir şehir. Bu projenin başka bir yerde tasarlanabileceğini sanmıyorum çünkü New York çok özel. Burada sınırlar yok.”
Gigi Hadid’den Paten Kültürüne Övgü
Yves Saint Laurent’in Çiçekleri: Vazgeçilmez Tutku
Göz Kamaştıran Disko Arşivi Philharmonie de Paris’te Açıldı
Bohem Cam İşçiliğinin Modern Yorumu: Rêve de Cristal
Laura Gonzalez, klasik malzemeleri modernize etmiş ve süreçte tamamen yeni malzemeler geliştirmiş; klasik meşe zeminler doğal taş kakmalarla süslenmiş, Art Nouveau tarzındaki vintage görünümlü karolar eski Printemps desenlerine modern bir yorum getirmiş, mermer gibi görünen masa üstleri moda endüstrisinden geri dönüştürülmüş sıkıştırılmış plastikten üretilmiş ve yumuşak hatlı kıvrımlı çiçek yaprakları masif ahşaptan oyulmuş. Sonuç olarak, birbirine bağlı, neşeli odalardan oluşan büyüleyici bir atmosfer ortaya çıkmış. Her biri kendine özgü bir kimliğe sahip ve birbiriyle kusursuzca birleşip bütünleşerek etkileyici bir yolculuk yaratıyor.
Printemps New York’un ilk katında, kendine ait özel bir girişe sahip olan Red Room, One Wall Street’in Art Deco başyapıtının en değerli hazinelerinden biri. 10 metre yüksekliğinde tavanlara ve 1920’lerin Hildreth Meière imzalı kırmızı degrade ve altın mozaik kaplamasına sahip bu oda, kendi içinde zorluklar barındırıyormuş. “Zorluklar yaratıcılığı tetikler,” diyor Gonzalez. “Red Room’da duvarlara hiçbir şey monte edemezdik; tamamen korunmaları gerekiyordu, bu yüzden tamamen bağımsız, ekolojik reçineden yapılmış bir çiçek ormanı yaratmaya karar verdik. Bu proje için özel olarak geliştirilen reçine malzemeden oluşturulan çiçekler, mağazanın ayakkabı koleksiyonuna ev sahipliği yapacak. Ayrıca, dantel gibi kesilmiş metal çiçeklerle süslenmiş bir gölgelik ve Red Room Bar’a doğru akan altın mozaik bir ‘nehir’ de mekâna büyüleyici bir dokunuş katıyor.”
Laura Gonzalez, büyük ölçekli bir perakende konsepti için daha önce yapılmamış bir yaklaşım olarak mağazanın mobilyalarında yalnızca geri dönüştürülmüş malzemeler kullanmış ve tasarımı sürdürülebilir kılmak için Fransız bit pazarlarından vintage ve antika parçalar toplamış.
Printemps New York, Broadway’de dalgalı cam bir girişten başlayan ve çok renkli mermerle döşenmiş Playroom ile devam eden 10 benzersiz alandan oluşuyor. Playroom, günlük giyim, hediyelik eşyalar ve Printemps’in kurucuları Jules ve Augustine Jaluzot’un isimlerinden esinlenen, gün boyu hizmet veren Café Jalu’yu barındırıyor. Ayrıca, tavandan tabana LED ekranlarla kaplanmış, tamamen sürükleyici bir Sneaker Room da burada bulunuyor.
Yana yana uzanan yürüyen merdivenler, ikinci katta yer alan, kadın hazır giyim ve aksesuar koleksiyonlarına ev sahipliği yapan Salon’a açılıyor.
Burada, orijinal Printemps desenlerinden ilham alınarak tasarlanmış ahşap zeminler ve çiçek desenli halılar dikkat çekiyor. Paris esintili bar Salon Vert ise Broadway’i gören el boyaması karolarla süslenmiş.
Erkek giyim bölümü La Garçonnière’de monokrom desenler ve dokular, pembe moire duvar kağıdı, yumuşak pembe perdeler ve pastel fresklerle buluşuyor. Bunların hemen ötesinde, bej renkli beton ve reçineyle tasarlanmış güzellik koridoru bulunuyor. Bu alan, binanın orijinal Art Deco kulesini modern yapıya bağlayarak güzellik ve spa alanı Salle de Bain’e açılıyor. Salle de Bain, zarif Boudoir’e geçiş sağlıyor. Çift yükseklikteki tavanları, sıcak ay ışığı tonlarındaki metal kaplamaları ve Parisli Atelier Maury’nin çatlak lake ekranlarıyla Boudoir, akşam kıyafetleri, vintage giyim ve yüksek mücevher koleksiyonlarına ev sahipliği yapacak. Boudoir’den inen pembe mermer merdiven, samimi bir ortam sunan Red Room Bar’a açılıyor.
Paris merkezli Studio Pierre Marie, geleneksel Printemps vitraylarını modern bir yorumla yeniden tasarlamış. Brooklyn merkezli heykeltıraş William Coggin, mercan formlarından ilham alan etkileyici bir bar tezgahı yaratmış. Fransız sanatçı Charles Kaisin Salon’da karmaşık şekilde işlenmiş kuşlardan oluşan bir enstalasyon hazırlamış.
