Başrolünde Brad Pitt’in oynadığı, Japon yazar Kōtarō Isaka’nın romanından esinlenen “Suikast Treni”ne yakından bakıyoruz.
Japonya’nın en hızlı treninin vagonlarından birinde, sabahın ilk ışıklarının Brad Pitt’in artık biraz kırlaşan kumral saçlarına vurduğu dingin bir tren sahnesi… Yazıyı böyle açtığıma bakmayın, “Suikast Treni”, bol aksiyonlu absürt bir suikast filmi. Bahsettiğim sahne ise film boyunca görüp görebileceğiniz en dingin sahnelerden biri; aynı zamanda 58 yaşındaki aktörün yılların eskitemediği güzelliğini gözler önüne seren sahnelerden.
Japon yazar Kōtarō Isaka’nın romanından uyarlanan “Suikast Treni”nin yönetmen koltuğunda son zamanların meşhur aksiyon yönetmeni David Leitch oturuyor. Brad Pitt’in yanı sıra Hiroyuki Sanada, Josh Kruze, Andrew Koji, Aaron Taylor-Johnson, Brian Tyree Henry ve Joey King gibi isimlerden oluşan kalabalık bir kadroyu izliyoruz. Tokyo’dan Kyoto’ya yol alan bu hızlı trenini yolcularından biri ise Brad Pitt’in hayat verdiği, içi milyonlarca dolu dolarla dolu olan bir evrak çantasını çalmak üzere görevlendirilmiş “Uğurböceği” lakaplı bir suikastçı. Fakat lakabının “Uğurböceği” olduğuna bakmayın, yolculuk boyunca bu suikastçının başına gelmeyen felaket kalmayacaktır.
Uzun yıllar boyunca suikastçı olan Uğurböceği, yeni bir görev için Tokyo’dan kalan bu hızlı trene binmek için yola çıkar. Uğurböceği’ni patronuyla telefon konuşmasındayken gördüğümüz ilk sahneden itibaren terapi almakta ve ruhsal açıdan kendini geliştirmeye çalışmakta olduğunu görürüz. Aslında filmin absürt ve en karakteristik yanını oluşturan da budur: Mental olarak iyileşmeye çalışan ve şimdilerde kimseyi öldürmemek için söz vermiş olan bir suikastçının çıktığı kapkaç yolculuğu. Güldüren bir suikast filmi olan “Suikast Treni”nin mizahı yükünü çoğunlukla Uğurböceği’ni canlandıran Brad Pitt sırtlıyor desek yeridir. Fakat suikastçı dolu olan bu trenin tek sevimli suikastçısı Uğurböceği değil: “Limon” ve “Mandalina” kod adlı suikastçı ikizler de nevi şahsına münhasır karakterleri ve uyumlarıyla filmin tebessüm ettiren karakterleri arasında. Filmin en tatlı detaylarından biri ise Limon’un sıklıkla hayata dair her şeyi “Thomas the Tank Engine” çizgi filminden öğrendiğini söyleyerek anlattıkları oluyor. Fakat en nihayetinde bu bir suikast filmi ve ikizler de yeraltı âleminin en azılı suikastçılarından, şimdiki görevleri ise Uğurböceği’nin peşinde olduğu çantayı asıl sahibi olan “Beyaz Ölüm” lakaplı mafya babasına teslim etmek. Bu, dünyanın en hızlı treninde çantanın peşinde olan iki suikastçı daha var.
Çantaya farklı amaçlarla sahip olmak için trene binen bu altı suikastçının kesişen yollarıyla filmin girift ve aksiyon dolu sahneleri inşa ediliyor. Geniş ve ışıklı vagonlar arasında, bol koşuşturmalı ve dövüş sahneleri arasında geçen “Suikast Treni”, suikastçıların geçmişlerine doğru küçük geriye dönüşler yapmayı da ihmal etmiyor. Uğurböceği’nin gerçekten talihli olup olmadığını görmek içinse David Leitch’in raylarının dövüş, aksiyon ve kimi zaman da gülünç sahnelerle döşendiği tren yolculuğuna çıkmak gerekiyor.