Metallica’nın kurucu üyelerinden solist ve gitarist James Hetfield’ın klasik otomobil koleksiyonu, geçtiğimiz günlerde Los Angeles’taki Petersen Otomotiv Müzesi’nde sergilendi.
Heavy metale klasik bir otomobilin motor sesinden daha iyi eşlik edecek ne olabilir ki? Yol boyunca davul ritimlerine karışan motor sesleri kulağa hiç fena gelmiyor olmalı ki, Metallica’nın yıldızı James Hetfield’ı yıllardır klasik otomobil tutkusuyla da tanıyoruz. Hetfield’ın ya da meşhur lakabıyla Papa Het’in otomobil koleksiyonu geçtiğimiz günlerde Los Angeles’taki Petersen Otomotiv Müzesi’nde sergilendi. Ben Hetfield’ın klasik otomobillerini incelememe eşlik etmesi için “And Justice For All”u dinlemeyi tercih ettim, sizin de yazıya eşlik edecek Metallica şarkınız hazırsa Hetfield’ın koleksiyonunda kısa bir yolculuğa çıkalım.
Papa Het, pek çok koleksiyoncunun aksine halihazırda var olan klasik otomobilleri almak yerine araçları kendine has bir tarzla yeniden yorumlayarak inşa ediyor. Böylece otomobillerinde müzikal ruhunu yansıtmayı da başarıyor. Ünlü şarkıcıya göre otomobillere olan merakı, tutkularını ve özgürlük hallerini bir ifade ediş biçimiymiş. Hetfield’ın hem klasik hem de modern türdeki otomobilleri bir yandan klasik tasarımlarla uyum içinde, bir yandan da sanatçını heavy metal ruhunu yansıtıyor.
1956 Ford 100, “Str8 Edge”
Bir zamanların en gözde modellerinden biri olan 1956 Ford 100, Hetfield’ın koleksiyonundaki parçalarından biri. “Str8 Edge”, ilk olarak göz alıcı mor rengiyle dikkat çekiyor. Otomobil, Hetfield’ın eline ulaştığında, halihazırda uzatılmış bir kabin ile modifiyeliymiş. Aracın önceki sahibi ayrıca, otomobile fiberglas çamurluklar eklemiş ve aracın kusurlarını doldurmak için de gövdesinde Bondo macunu kullanmış. Hetfield ise aracı orijinal çeliğine dönecek şekilde restore etmiş. 1953 model bir Buick’in kanatlı arka lambaları ve havalandırmaları kamyonun kaportasına eklenerek “Str8 Edge”e 1960’ların fütüristik görünümü verilmiş.
1934 Packard, “Aquarius”
Aslına bakılırsa “Aquarius”, iki farklı estetiğin harmanlanması sonucu ortaya çıkan bir otomobil. Hetfield, 1930’ların Fransız Art Deco’sunu ABD’ye has bir tasarım olan “The Black Pearl” ile bir araya getirmiş. Genel olarak Avrupa’nın modern otomobil tasarımlarına atıfta bulunan araç, dalgalı çamurluklara ve keskin hatları olan arka tampon yüzgece sahip. DuVall tarzı ön camıyla da 1950’lilerin meşhur Amerikan hot rod araçlarına göz kırpıyor. Aracın agresif görünümü için pek bir şey söylemeye gerek yok sanıyoruz. Izgaraya, yan egzoz borularına ve arka cam kaplamasına eklenen Orta Çağ savaş baltalarının çengelli uçlarından ilham alan sivri vurgular da bu agresif görünümü pekiştirmiş.
1953 Buick Skylark “Skycraper”
Koleksiyonun rengiyle öne çıkan bir diğer otomobili ise 1953 Buick Skylark “Skycraper”. Lila rengindeki “Skycraper”, Hetfield’ın meşhur otomobil tasarımcısı Rick Dore ile işbirliği içerisinde ürettiği ilk otomobil. Oldukça narin bir parça olan Skylark’ın şeklini vurgulamak için çokça özelleştirmeler yapılmış, rozetleri kaldırılarak ön tamponu düzleştirilmiş. Bas davul pedal hızlandırıcısı ve Fender sedefli gitar penalarına benzeyen göstergeleri ile aracın iç tasarımı Hetfield’ın müzikal ruhunu yansıtacak şekilde dizayn edilmiş.
Araçla uyumlu ESP gitar ve Mesa Boogie amplifikatörü de fuar boyunca aracın yanında sergilenmiş.
En yaşlı üyesi 1932 Ford Roaster olan koleksiyonun 1936 Aurburn “Slow Burn” ve 1937 Lincoln Zephyr “VooDoo Priest” parçaları da görülmeye değer modelleri arasında. Kim bilir, James Hetfield’in “Nothing Else Matters”ı, klasik otomobilleridir.
Hetfield’ın klasik otomobilleri hakkında verdiği kısa bir röportajı aşağıdaki videoda bulabilirsiniz.