Burkay Adalığ ile yeni kitabı Maltın Peşinde’yi ve “Meleklerin Payı” web sitesi ile başlayan viski yolculuğunu konuştuk.
Viskiyi “yaşam değiştiren” diye tarif ediyor Burkay Adalığ. Zira viski tutkusu, Adalığ’nın yaşamını değiştirmiş bütünüyle. 2013’te viski yazmak üzere açtığı “Meleklerin Payı” isimli web sitesiyle günbegün büyüyen yalnız viski tutkusu olmamış, aynı zamanda içindeki yazma tutkusunun da ateşlenmesine vesile olmuş.
Geçtiğimiz yıllarda Meleklerin Payı ve İmbikten Kadehe kitaplarını kaleme alan Burkay Adalığ, şimdilerde ise Maltın Peşinde ile buluşuyor okurlarıyla. Cihangir’den İskoçya’ya doğru bir yolculuğa çıktığımız Burkay Adalığ dünyasına hoşgeldiniz.
Maltın Peşinde, bizi bir İskoçya yolculuğuna çıkarıyor ancak bu yolculuktan önce sizin viski yolculuğunuzu konuşmak isterim…
Aslında Maltın Peşinde, bu yolculuğumun hikâyesini de anlatıyor biraz. Viskiyle yollarım üniversite yıllarında kesişti; o zamanlar da viski içerdim ve ilgiliydim fakat bugünkü gibi değildi tabii. Aradan yıllar geçti ve 2013’te bir hobi projesi olarak meleklerinpayi.com’u açarak viski yazmaya başladım. Sonra keşfettim ki benim asıl tutkum viski ve İskoçya değil, yazı yazmakmış. Zaten liseden beri şiirler, kitaplar için tanıtım yazıları ve dergilere medikomarketing temalı makaleler yazıyordum ve sırf kelimelerle haşır neşir olabilmek için doktorluk yaptığım dönemde beş de kitap çevirdim.
Halihazırda yazmayı çok severken 2010’lu yılların başında da bloglar altın çağını yaşamaya başladı. Viskiye olan tutkumun da arttığı dönemlere denk geliyor. İlgili olduğum ve sevdiğim için viski yazmayı seçtim, tabii o zamanlar Türkiye’de bir viski blog yazarı da yoktu. Tamamen bir hobi projesi olarak başlamışken gün geldi bir viski yazarı oldum.
Aslında bir sürü disiplin bir araya geliyor hayatınızda, doktor kimliğinizin etkisi nasıl oldu viski yolculuğunuzda?
Daha önce doktor olan bir viski yazarı hiç olmamıştı, bu yüzden içkinin sağlıkla olan ilişkisi bana sorulur oldu. Bununla birlikte, içki kültürü bundan on sene öncesine kadar oldukça zayıftı ve pek çok kimse içkiyi sadece sarhoş olmak için içiyordu. Şimdiler ise keyif almak için bilinçli olarak içiliyor. Doktorluğumun katkısı da en çok bu yanında oldu, çift şapka kullanarak yazıyorum yazılarımı. Kimi zaman doktor şapkamı, kimi zaman ise viski yazarı şapkamı takıyorum.
Bu iki meslekten birini seçmek zorunda kalsanız hangisini seçerdiniz peki?
Bu, hiçbir zaman mümkün değil benim için çünkü her zaman birkaç şeyi aynı anda yapan biriyimdir. Viskiden önceki hobim klasik müzikti örneğin. Neredeyse 25 senemi klasik müziğe verdim; Türkiye’nin yurtdışına çıkıp ödüller alan ilk korosu Orfeon Oda Korosu’nu kurduk. Hayatımın her noktasında, doktorluğun yanı sıra başka bir şeyler vardı hep. Son yıllarda da viskinin yanı sıra rakı, tekila ve votka gibi yüksek alkollü içkilerde uzmanlaştım. Bir sonraki kitabım da rakıyla ilgili olacak muhtemelen.
Ülke olarak içki kültürümüz nasıl sizce?
Türkiye’nin içki kültüründe çok önemli bir artış var. Yalnızca tüketim değil, bilgi açısından da. Hatta pek çok Avrupa ülkesinden daha ileride görüyorum ülkemizi. Örneğin İskoçya’da dahi single malt ya da harman gibi türler bizde bilindiği kadar çok bilinmiyor. Bir aralar Clubhouse’da, beş saat boyunca viski anlattığım bir eğitim verdim. Eğitimde gelen sorulara inanamadım, neredeyse ağaç kimyasına varana dek sorular geldi. Gerçekten içki kültüründe çok iyi bir noktadayız. Ancak rakıda hâlâ çok eksiğimiz olduğunu düşünüyorum.
Peki ya viski tüketimimiz nasıl?
Viski yazmaya başladığımdan, 2013’ten bu yana sektörü dakika dakika takip ediyorum. Benim yazmaya başladığım o yıllarda Türkiye’de 50-60 tane viski vardı. Hatta Türkiye’de olmayan viskileri tadabilmek için İskoçya’ya, Londra’daki viski fuarlarına gidip gelmeye başladım ben de; çünkü elimizdeki viskileri tadarak istediğim anlamda viski yazarı olmam mümkün değildi. Böylece 7-8 sene içerisinde 1.600’e yakın viski tattım. Şimdilerde ise Türkiye’de 500-600 civarı viski çeşidi var. Yıllar önce fuarlarda tattığımız Tayvan ya da Hindistan viskileri bile bizde de bulanabiliyor.
Viski kültüründe de gerçekten büyük bir artış oldu. Volüm olarak baktığımızda ise bakanlık verilerine göre, geçen senelerde altı milyon litre civarı içilirken son yıllarda yirmi milyon litre içiliyor. 2022 rakamları gelmedi fakat, muhtemelen yirmi beş milyon litrelerin üzerinde bir rakam görebiliriz. Türkiye’deki viski kültürünü anlamak için şu rakamlara bakabiliriz: Ülkemizde en çok tüketilen yüksek alkollü içki rakı, resmi rakamlar 33 milyon litre tüketildiği yönünde. Viskininki ise 19 milyon civarı. Böyle giderse viski tüketimi, bir noktada rakıyı bile geçebilir.
Viski tüketiminin artmasını neye bağlıyorsunuz?
Pek çok sebebi var aslında; firmalar çok daha fazla yatırım yapmaya başladı. Benim etkim var bir yandan çünkü sadece viski yazan ve sosyal medyada viski kültürünü öne çıkaran bir kimse yoktu daha öncesinde. Benden önceki viski yazarlarında, viskinin çok lüks bir içki olduğuna dair bir algı vardı. Bense viskiyi, keyfiniz nasıl istiyorsa öyle içebileceğiniz bir içki olarak konumlandırdım.
Gelelim Maltın Peşinde’ye. Nasıl ortaya çıktı kitabı yazma fikri?
İlk kitabımda İskoçya’ya yaklaşık 30-40 sayfa kadar ayırmıştım. Ancak sayfa sayısı kısıtlı olduğu için kısaca tarihinden, viski ve viski bölgelerinden bahsettim. Bu yüzden İskoçya’ya dair pek çok bilgi ve anılarım kitabın dışında kaldı. İskoçya’ya dair bir kitap yazmam gerektiği aslında o günlerde ortaya çıkmıştı yavaş yavaş. Aradan çok da vakit geçmeden, hem bir anı-gezi kitabı olan hem de arka kısmında ansiklopedik bilgiler barındıran Maltın Peşinde’yi yazdım. Kitap bütün damıtımevlerini kapsıyor, bu kadar çok damıtımevini kapsayan dünyadaki nadir kitaplardan aynı zamanda. Hem anılarımın hem de viskiye dair ansiklopedik bilgilerin harmanlandığı bir kitap oldu. Okuyan kişilerden en sık aldığım yorumlardan biri ise keyifle okudukları oldu, kimileri ise İskoçya’yı gezermiş gibi hissetmiş kitabı okurken.
Sizin ilk İskoçya yolculuğunuz ne zaman ve nasıldı?
Henüz viski yazmadığım vakitlere denk geliyor ilk İskoçya ziyaretim, 2012’nin başıydı. Üniversiteden çok yakın iki arkadaşım İskoçya’daki bir rugby maçını izlemeye gideceklerdi, beni de davet ettiler. Ben de onlara eşlik ettim, fakat ben maç izlemek için değil şehri dolaşmak ve şehirdeki viski müzesini gezmek için gittim. Tabii viskinin anavatanında olmak beni epeyce etkiledi. İskoçya dönüşünde Ken Loach’un “The Angel’s Share”ini (Meleklerin Payı) izleyince İskoçya aşkım iyice depreşmiş oldu. Böylece, “Meleklerin Payı”nın hikâyesi başlamış oldu.
“Maltın peşinde” bir İskoçya yolculuğuna çıkacaklar için nasıl bir rota çizersiniz?
Eğer ilk kez gideceklerse Edinburgh ve Glasgow’u görmelerini tavsiye ederim ilk olarak. Üç dört günlük bir seyahat planlıyorlarsa Edinburgh merkezde kalıp trenle yaklaşık bir buçuk saat süren Glasgow’u ziyaret etmelerini öneririm. Edinburgh’taki birkaç damıtımevini gezebilirler. Ayrıca tarihi olarak da çok dolu bir şehir Edinburgh, viski müzesi görülmeli mutlaka. Alışveriş olanakları da geniş; eski bir İstiklâl Caddesi gibi düşünebileceğiniz tarihi bir caddesi vardır, keyifli zaman geçirebileceğiniz bir yer. Edinburgh’ta konaklarken Speyside’a da uğrayabilirler. Speyside, Edinburgh’tan trenle yaklaşık dört saatte gidebilecekleri bir viski bölgesi. Yaklaşık kırk-elli kilometrelik bir alana toplanmış bütün ünlü damıtımevleri burada. Damıtımevlerinin hepsini gezmek için vaktiniz olmasa da, mimarisini görüp mağazalarından viski alışverişi yapabilirsiniz.
İlk defa gidecekler için şunu da söyleyebilirim, İskoçya toplu taşımanın çok yaygın olduğu bir ülke değil, bir şehirden çıktığınız anda doğanın ortasında kalıyorsunuz. Özel araçla ile gezmenin daha elverişli olduğu bir ülke.
Yılın hangi vaktinde gitmeli?
Son seyahatimde bir taksici, İskoçya’da iki mevsim var demişti: Haziran ve kış. Kesinlikle soğuk bir ülke, iklimler çok değişti elbette ama ekim ve mart arası gitmek pek mantıklı değil. Mayıs ve ekim arasında planlanabilir. Gün içinde dahi değişen şaşırtıcı bir iklimi vardır, benim şubat bavulumla temmuz bavulum hemen hemen aynıdır İskoçya için.
Hangi viski türleri mutlaka denenmeli?
Bu soruya hep klasik müzik örneğiyle cevap veririm: Klasik müzik dinlemeye yeni başlayan biri için hiçbir zaman Rahmaninov’un piyano konçertosu ya da Beethoven’ın keman konçertosu diyemem, çünkü biraz daha gelişmiş bir gusto gerektirir. Bunun yerine senfonilerle başlayın derim, Beethoven’ın “5. Senfoni”si mesela. Viski de böyle, eğer ki damak tadınız çok gelişmiş değilse harman viskiler başlangıç için daha uygun.
Kafe ve barlar…
İskoçya’da viski barlarına biraz daha işi bilenlerin gitmesini tavsiye ederim. Seçeneğin çok fazla, neredeyse beşe yüze yakın viskinin olduğu bir menü verebilirler çünkü. Öte yandan, deniz ürünleri ve restoranları çok iyidir. Michelin yıldızlı epey bir restoranları var. Çok zengin mutfak kültürleri olmaması da rağmen kaliteli restoranlar ve viski barları bulmak mümkün. Keyifli bir akşamüstü için bir viski barında, istiridyenin üzerine viski damlatarak farklı bir lezzet tadabilirsiniz.
BURKAY ADALIĞ’NIN SEÇİMLERİ
- Edinburgh Kalesi mutlaka görülmeli, biraz daha kuzeydeki Balmoral Şatosu da öyle.
- Kuzeye gitmek için zamanı olanlar filmlerde de çok gördüğümüz, bir yarımadanın ucuna konuşlanan Eilean Donan Kalesi’ni ziyaret edebilirler.
- Eğer bir “Harry Potter” hayranı iseniz filmdeki meşhur viyadüğü ve buharlı treni görebilirsiniz. Filmde gördüğümüz, daracık dükkânları olan Diagon Alley Caddesi de Edinburgh’daki Bow Street’ten esinlenmiş. Ve bir de, kitaptaki kahramanların isimlerinin ilham alındığı mezarlığı planınıza ekleyebilirsiniz.
- Edinburgh’un ara sokakları ilginçtir; Orta Çağ’da veba döneminde yaşanan dehliz benzeri evler ve odalar ziyaret edilebilir. Geceleri korku temalı özel turlar da düzenleniyor burada..
- Doğayı keşfetmeyi sevenler ise Skye Adası’na dağ bisikleti ya da doğa yürüyüşü için gidebilirler.
Bugüne dek içtiğiniz en özel viski neydi?
Dünya viskilerini çok bilmediğim, yeni yeni adlarını duymaya başladığım dönemdi. 2015 yılında Paris’teki çok büyük bir viski mağazasından küçük bir şişe Tayvan viskisi almıştım, Japon ve Uzakdoğu viskilerinin Avrupa merkezi Fransa’dır bu arada. Sonra Sen Nehri’nin kıyısında bir arkadaşımla buluştuk ve viskiyi tattık. İnanılmaz bir viskiydi. Altı ay sonra web siteme yazarken viskinin tadı hâlâ aklımdaydı. Tabii Sen Nehri’nin, arkadan görünen Notre Dame’nin de etkisi vardı. Bir diğer ilginç an ise Gümüşsuyu’nda arkadaşımın evinde tattığım bir viskiydi: Tüm sene dünyayı dolaşmış, neredeyse iki yüz elliye yakın viski tatmıştım. Ancak o sene en yüksek puan verdiğim viski, aralık ayında arkadaşımın Gümüşsuyu’ndaki evinde içtiğim o viski oldu.
Burkay Adalığ için viskiyi özel kılan nedir?
Pek çok içkinin aksine viski, üretildikten sonra uzun süre bekletilmesi gereken bir içki. Yaklaşık 10-15 sene bekletiliyor olması bence hikâyesini özel kılıyor. Bu yüzden, viski şişelerini zaman kapsülüne de benzetirim. Viskiyi içerken bir tarihi içiyormuşum gibi hissederim, çok hoşuma gider.
Doğru viski-puro eşleşmesi nasıl olmalı?
Karmaşık bir konu fakat en önemli nokta, eğer ağır bir puro içeceksek daha hafif bir viskiyle ya da tam tersi şekilde çok yoğun aromalı bir viski içeceksek daha hafif bir puroyla eşleştirmek. Bir tahterevalli gibi dengeyi sağlamalı.
Gelelim ekonomik kısmına, viski koleksiyonerliği bir yatırım mıdır?
Kesinlikle evet, özellikle son yıllarda ayrı bir alan oldu. Hatta bu konuda da danışmanlık veriyorum, nasıl ki borsa danışmanlığı varsa artık viski için de söz konusu olmaya başladı. Öyle şişeler var ki, aldığınız vakitten altı ay sonra üç katı kadar değerlenecek. “Whiskey Auction Index” diye bir kavram var ve bazı markaların bu değerleri daha yüksek. Bazı markaların, hele ki özel bir şişesi varsa belli bir süre içerisinde değerleneceğini biliyoruz. Ankara viskisi en alt raflarda olan ucuz bir viskiydi, fakat artık üretilmediği için fiyatları uçmuş durumda. Şimdilerde 25-30 binlerde el değiştiren şişeleri var.
Burkay Adalığ: “Çok ilginçtir ki, müzisyen dedem hobi olarak evde saatlerin mekanizmasını ayırır ve tekrar birleştirirmiş. Hayatımda hiç görmediğim dedemin saat tutkusu bana genetik olarak geçmiş diyebilirim.”
Yatırım ve nadir olan şeyleri konuşmuşken saatlerle aranız nasıl?
Lisenin son, üniversitenin ilk yıllarından beri kıyafetime uyum sağlayacak saatler takarım. Giydiğim kıyafete ve yüzüğe göre de seçerdim saatimi. Bir süre sonra da kadranlar ilgimi çekmeye başladı, özellikle akrebin günde bir kez döndüğü saatler çok ilgimi çeker. Kolumdaki Sturmanskie de öyle bir saat, Yuri Gagarin’in uzaya çıkarken taktığı saattir aynı zamanda. Böyle ilginç kadranlar toplamaya başladım zamanda. Koleksiyonumu şöyle tarif edebilirim; sayıca çok, kadran ve kayış seçeneği çok, her gömleğim ve ceketimin ayrı saati vardır. Neredeyse üç yüze yakın saatim var. Bir de çok ilginçtir ki, müzisyen dedem hobi olarak evde saatlerin mekanizmasını ayırır ve tekrar birleştirirmiş. Hayatımda hiç görmediğim dedemden saat tutkusu bana genetik olarak geçmiş diyebilirim.
Viskinin sizdeki yerini nasıl anlatırdınız?
Yaşam değiştiren. Viski tutkum ve yazarlığım, hayatımı çok belirgin bir şekilde değiştirdi aslında.
İyi bir viski içtiğinizde nasıl hissedersiniz?
Çok mutlu olurum. Hep söylerim, en iyi viski o an erişebildiğiniz viskidir. Bir arkadaşınızın yeni açılan yazlığına gidersiniz, dolaptan ucuz bir viski çıkarılır ve bir tek o vardır ama dostlarınızla birlikte içersiniz. İşte o an, dünyanın en güzel viskisi olur dolaptan çıkan o şişe.
Asıl tutkunuz “yazmak”; peki kimleri okursunuz?
Murathan Mungan, market listesi yazsa okurum diyebileceğim bir yazar. Türkçeyi en iyi kullanan yazarlardan biri bence. Mungan’ın cümlelerini okurken dili kullanışından etkilenirim hep, Yaz Geçer’deki şiirleri baştan sona ezbere biliyorum diyebilirim. Maltın Peşinde’nin de editörü olan Yasemin Özek’in romanlarını çok severim. Fransız ve Rus klasiklerini çok severim; Anna Karenina kadar iyi yazılmış nadir kitap vardır bence.